«

Atatürk’ün katıldığı savaşlar, onun hayatı konusunda pek çok bilgi vermektedir. Mustafa Kemal Atatürk elli yedi yıllık hayatına pek çok askeri başarı sığdırmıştır. Daha on altı yaşında, okuldan kaçıp Türk Yunan savaşına (1897) katılmaya çalışmış, Trablusgarp’ta düzensiz birlikler ile İtalyanları bozguna uğratmış (1911), gazete manşetlerinde diğer subaylar ile kendine yer bulmuş, Çanakkale savaşından sonra “Anafartalar Kahramanı” olarak anılmaya başlamış (1915), Sakarya Savaşı’nın en çetin zamanlarında Türk Basını onun hakkında “Mustafa Kemal Paşa mutlaka muzaffer olacaktır” yazmıştır. İşte Atatürk’ün katıldığı savaşlar ve askeri hayatı.

Atatürk’ün Askeri Hayatı

  1. Beşinci Ordu Kurmay Yüzbaşılığı (1905-1907)
  2. Üçüncü Ordu Kolağalığı (1907-1910)
  3. 31 Mart Vakası (1909)
  4. Harbiye Nezareti (1910-1911)
  5. Arnavutluk İsyanı (1910)
  6. Picardie Manevraları (Fransa) (1910)
  7. Trablusgarp Savaşı (1911-1912)
  8. Birinci Balkan Savaşı (1912-1913)
  9. Sofya Askeri Ataşeliği (1913-1914)
  10. Çanakkale Savaşı (1915)
  11. Kafkasya Cephesi (1916-1917)
  12. Sina-Filistin Cephesi (1917-1918)
  13. Harbiye Nezareti (1918-1919)
  14. Kurtuluş Savaşı (1919-1923)
  15. Sakarya Savaşı (1921)
  16. Başkomutanlık Muharebe Savaşı (1922)

Beşinci Ordu Kurmay Yüzbaşılığı

Harp Akademisi mezunu Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, 1905
Harp Akademisi mezunu Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, 1905

Atatürk’ün Okuduğu Okullardan birisi olan Harp Okulu’ndan, 11 Ocak 1905 tarihinde kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olduktan sonra 5 Şubat 1905 tarihinde kurmaylık stajı için Şam’da 5. Ordu emrine atandı.[1] Atatürk Şam’da üç yıl boyunca kaldığı süre zarfında Suriye’nin her yerini dolaştı, memleketin yönetiminde ve ordunun eğitimindeki eksiklikleri gördü. Atatürk 1906 yılında Şam’da görev yaptığı esnada yakın arkadaşları ile Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Gizli bir şekilde, Mısır üzerinden Selanik’e giderek Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin burada bir şubesini açtı ve ardından Şam’a geri döndü. Şam’da görevinden uzaklaşması hükûmet tarafından fark edilmiş ancak amirlerin kendisini koruması üzerine bir ceza almadı. Atatürk Şam’da 20 Haziran 1907 tarihinde kolağası oldu ve kendisine ordunun kurmay başkanlığında görev verildi.[2]

 

Üçüncü Ordu Kolağalığı

Atatürk, arkadaşları Halil ve Müfit Bey ile birlikte, Şam, 1906
Atatürk, arkadaşları Halil ve Müfit Bey ile birlikte, Şam, 1906

Atatürk, Şam’da görev yaptığı esnada 13 Ekim 1907 tarihinde Manastır’ da bulunan 3. Ordu Karargâhının Selanik şubesine atandı. Atatürk 3. Ordu’da görev yaptığı sırada 23 Şubat 1908 tarihinde General Litzmann’ın yazdığı “Takımın Muharebe Talimi” adlı askerî eğitimle ilgili kitabı çevirdi ve Selânik’te yayımladı. [1] Atatürk’ün Şam’da yakın arkadaşları ile kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti üyeleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne geçiş yapıp faaliyetlerde bulunuyordu. Atatürk Selanik’e geldikten sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dâhil olarak faaliyetler yürütmeye başladı. 22 Haziran 1908 tarihinde, Atatürk’e Üsküp-Selanik demiryolu müfettişliğine de atandı. [2]

31 Mart Vakası

Atatürk, Selanik’de 3. Ordu kolağası görevinde iken II. Meşrutiyet, 23 Temmuz 1908’de ilan edildi. Atatürk bir yandan İttihat ve Terakki Cemiyeti için İstanbul’da siyasi gelişmeleri takip etmekteydi. Atatürk, memleketin bekâsı için II. Meşrutiyeti yeterli görmüyor ve daha fazlasının yapılmasını düşünüyordu. İttihat ve Terakki’nin ileri gelenleri ile fikirleri uyuşmamakla birlikte, İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerini uyarmaktan da çekinmiyordu. [2]

II. Meşrutiyet’in üzerinden bir sene geçmeden, 13 Nisan 1909 tarihinde İstanbul’da bir isyan patlak verdi. Gerici çevrelerce desteklenen bu isyan İstanbul’da yönetime karşı Rumi takvime göre 31 Mart 1325 tarihinde başladığından 31 Mart Vakası olarak adlandırıldı. Atatürk, isyanın başlamasının ardından, İstanbul’dan gelen telgrafları Hüseyin Hüsnü Paşa isteği üzerine tek tek incelemiş ve sonucunda Hüseyin Hüsnü Paşa’ya İstanbul’a bir kuvvet sevk edilmesi gerektiğini bildirmiştir.

İstanbul üzerine bir kuvvet gönderilmesi gerektiğini, 3. Ordu Komutanı Mahmut Şevket Paşa ve 3. Ordu mensupları da destekliyor idi. Yapılan görüşmeler ardından ordunun başına Hüseyin Hüsnü Paşa’nın, ordunun kurmay başkanlığına ise Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in getirilmesi kararlaştırıldı. Ordu, 19 Nisan 1909 tarihinde İstanbul’a geldi, Atatürk ordunun yolda, İstanbul’daki sevk ve idaresinde ordunun Kurmay Başkanı olarak önemli işlere imza attı. Atatürk ordunun İstanbul’a girdikten sonra, halk için yayımlanan beyannameyi kendi yazdı. Ordunun isyana hâkim oluşunun ardından, 27 Nisan 1909’da tarihinde II. Abdülhamid tahttan indirildi ve yerine Sultan Reşat geçirildi. Mustafa Kemal, 1909 yılı Mayıs ayının sonlarına doğru Selanik’e geri dönmüş; yine eski görevi Selanik-Üsküp Demiryolu Müfettişliği görevine devam etmiştir. [2][3]

ataturk 3 ordu subaylari ile tarihte
Mustafa Kemal 3. Ordu subayları ile, Selanik, 1910 (En solda ki Atatürk)

Harbiye Nezareti

Atatürk, başarılı şekilde Selanik-Üsküp Demiryolu Müfettişliği görevinde iken Mayıs 1910 tarihinde Arnavutluk’da çıkan isyanı bastırmak için kurulan Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın maiyetinde bu orduda görev aldı. [2]

Arnavutluk İsyanı

1910 yılının ilk aylarında Arnavutluk’ta alınan yeni vergiler, daha önceden Arnavutluk’ta 1909 tarihinde yaşanan ayaklanmaya katılan Arnavut liderleri tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bir yeni bir ayaklanma için planlar yapmaya başladı. Arnavut isyancılar bir kaç kasabaya saldırdı ve Üsküp’e giden demiryolunu kapattı. Bunun sonucunda hükûmet bölgede sıkıyönetim ilan etti. Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın emrinde ki orduda yaklaşık iki hafta süren çatışmalarda savaşmak için görev aldı.[4]

Picardie Manevraları (Fransa)

1910 yılının sonlarına doğru Avrupa’nın süper güçleri bloklaşma içindeydi. Almanlar Rhain kıyılarında askeri bir manevra yaparak Dünya’ya gücünü haykırıyor idi. Güç dengesi kurmak isteyen Fransa, Almanların yaptığı bu manevradan hiç memnun değildi ve kendileri de Dünya’ya güçlerini göstermek için askerî bir manevra düzenlemeye karar verdi. O günlerde Avrupa’nın bu iki süper gücünde askeri ateşe olarak görev yapan iki Türk binbaşı, Enver Paşa Berlin’de (Almanya), Fethi (Okyar) Paşa ise Paris’te (Fransa) askeri ateşe idi.

Fransız Dışişleri Bakanlığı, 17-21 Eylül 1910 yılında, düzenleyeceği bu manevraya Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir general, üç subayın davetli olduğunu Osmanlı Büyükelçiliğine bildirdi. Büyükelçi çalışanları davetiyeyi Fransa ateşe görevinde bulunan Fethi (Okyar) Paşa’ya bildirmişti. Fethi (Okyar) bu manevraya Mustafa Kemal’in de katılmasını istiyordu ve bunu Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa’ya bildirdi. Dönen cevapta Üçüncü Ordu Kurmay Başkanı Ali Rıza Paşa başkanlığında Paris Askerî Ataşesi Fethi (Okyar), Binbaşı Selahaddin ve Kolağası Mustafa Kemal’in Osmanlı devletini temsilen Picardie Manevraları’na katılacakları bildirildi. [5]

Trablusgarp Savaşı

ataturk trablusgarp fuat ile
“Derne’de iki mühim kumandan, Sağda şark kolu kumandanı Fuat Bey, solda Derne kumandanı Mustafa Kemal Bey…” Trablusgarp, Derne (Libya), 1912

Trablusgarp Savaşı, Atatürk’ün askerî hayatında ve ilk deneyim ve başarılarını kazandığı muharebe olarak önemli bir yer taşımaktadır. II. Meşrutiyet’in ardından Trablusgarp’ta huzursuzluklar çıkmış bunun üzerine İttihat ve Terakki, Atatürk’ü Trablusgarp’ta halkı yatıştırması ve bilinçlendirmesi için görevlendirdi. 1908 yılının Aralık ayında Trablusgarp’a gelen Atatürk, yaklaşık iki ay boyunca burada faaliyetlerde bulunmuştur. Bölgenin coğrafyası ve bölge halkı hakkında bilgiler edinmiş, buraya tekrardan geldiğinde bu bilgiler işine yaramıştır.

Sömürge yarışında diğer Avrupa Devletleri’nin gerisinde kalan İtalya, Osmanlı’nın Afrika’daki toprağı Trablusgarp’ı ele geçirme planları yapıyordu. İtalya ilk olarak diplomatik yollarla Fransa ve Rusya ile antlaşmalar imzalayarak Trablusgarp’ı ele geçirmek için ilk adımları attı. Daha sonra Trablusgarp’ta bankalar ve hayır kurumları açarak bölgede ki gücünü ve bilinirliğini arttırmayı amaçladı.

İtalya’nın bu tutumu Osmanlı hükûmeti tarafından biliniyor, bazı zamanlar mecliste konusu açılıyordu. İtalya’nın yayılmacı tutumuna karşı Osmanlı bazı önemler aldı ancak iç siyasette yaşanan çekişmeler, Balkanlarda gelişen isyanlar, durumun boyutunu anlamayı önleyen etkenler oldu. 29 Eylül 1911 tarihinde İtalyanlar, Osmanlı’ya, Trablusgarp’ı ele geçirmek için savaş ilan etti.

İtalyanların savaş ilanı, Osmanlı’da büyük tepkilere yol açtı. İtalyanlar, Osmanlıyı hem siyasi hemde askerî olarak hazırlıksız yakaladı. İtalyanlar, Osmanlıyı kısa süre içinde yenilgiye uğratmayı planlıyordu. Osmanlı’nın Trablusgarp birlikleri hâlihazırda Yemen’de çıkan isyanı bastırmaya gitmişti. İtalyanlar aynı zamanda Osmanlı’nın deniz yolu üzerinden asker sevkiyatını engellemek amacıyla, Ege adalarına birlikler yerleştirmişti.

İttihat ve Terakki, İtalyanlara karşı neler yapılacağı konusunda toplantı düzenledi. Vatanın topraklarını öylece bırakıp savaş yapılmadan kaybedilmesini istemediklerinden gönüllülerden oluşan bir grubun orada halkı direniş harekatı başlatması için plan yaptılar. Bunların içinde Kuşçubaşı Eşref, Süleyman Askeri, Nuri Paşa (Conker), Enver Paşa ve Atatürk gibi isimler vardı. Trablusgarp’a yol alan Atatürk, Urla’da ki karantina noktasında arkadaşı Fuat’a (Bulca) yolladığı mektupta “Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan fazla gayret ve fedakârlık elzemdir… Beni unutmayın” yazdı. Atatürk 27 Kasım 1911 tarihinde binbaşılık rütbesine yükseltildi. [6]

mustafa kemal ataturk trablusgarp tarihte
Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal ve Bedevi Kuvvetleri, Trablusgarp Savaşı, 1912

5 Mart 1912’de, Atatürk Derne kumandanlığına atandı ve geniş bir coğrafyada Osmanlı güçlerini komuta etme görevini üstlenmiş oldu. Yönettiği orduda sekiz Osmanlı subayı, 160 asker, bazı gönüllüler, bir topçu bölüğü, iki makineli tüfek ve 8.000 Arap vardı. Burada ki görevinde Kuşçubaşı Eşref ve Nuri Paşa (Conker) gibi isimlerle birlikte de görev yapmıştır.

Atatürk, Trablusgarp’ta sayıca ve nitelik olarak üstün olan İtalyan kuvvetlerine karşı çok başarılı bir savunma göstermiştir. Atatürk Trablusgarp’a daha önceden gelmiş olmasından dolayı coğrafyasını iyi biliyordu. Bedevi askerleri de Atatürk’ü sevmiş ve komutanlığını sahiplenmişti. Sık sık ani baskınlar ile İtalyanlara kayıplar verdiriliyor hatta bazı zamanlar kaybedilmiş cepheler geri kazanılıyordu. İtalyanlar için kolay olarak görülen bu topraklar farklı yollara başvurmalarına neden oldu.

5 Kasım 1911 tarihinde İtalyanlar yayınladıkları bildirge ile Trablusgarp ve Bingali’yi ilhak ettiğini söylemiş, Osmanlı ise karşı çıkmıştır. Atatürk ve Enver Paşa gibi subayların bu mücadeleleri sayesinde, Osmanlı Devleti, İtalyanlara kolay lokma olmadığını gösteriyor ve Osmanlı basınında bu başarılar yankılanıyordu. Osmanlı basınında bu subayların başarıları haberlerde ve makalelerde kendine yer buluyordu.

Bu sıralarda Osmanlı subayları  Trablusgarp’ı savunurken, İtalya’nın, Osmanlı’ya saldırmasından faydalanmak isteyen Balkan Devletleri de Ekim 1912’de Osmanlıya savaş ilan etti. Osmanlı Balkanlarda çıkan bu savaş üzerine Trablusgarp’tan daha önemli olan Balkanlara yoğunlaşmak için 15-18 Ekim 1912’de imzalanan Uşi Antlaşması ile Trablusgarp’ı İtalyanlara teslim etmek zorunda kaldı. Trablusgarp’da savaşan Osmanlı askerlerine ulaşan bu haber ardında Balkanlara dönerek vatanı savunma görevine devam etmek için harekete geçtiler. Enver Paşa, 24 Ekim 1912’de Harbiye Nezareti’ne gönderdiği telgrafta Atatürk’ün Derne Şark Kolu Kumandanlığı ve Derne Kumandanlığı görevlerini başarıyla yerine getirdiğini ve Trablusgarp’tan ayrıldığını yazdı. [6]

Birinci Balkan Savaşı

Trablusgarp’tan ayrıldıktan sonra Balkanlara gelen Atatürk, [6] 1 Aralık 1912 tarihinden 10 Ağustos 1913’e kadar Balkanlarda görev yapar. Balkan Devletleri Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ ve Sırbistan dört bir yandan Osmanlıya saldırmıştı. Bulgarların İstanbul’a dayanmasının ardından buraya gelmiş daha sonra Çanakkale’de Mürettep Kuvvetler Harekât Şubesi Müdürlüğü yapmıştır. Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanı olarak Balkan Savaşı’na katılmış ve aynı ordu ile Edirne’nin geri kazanılmasında önemli rol oynar.

Atatürk Balkanlarda önemli başarılar elde eder. Bunlardan bazıları Edirne’nin geri kazanılması, 17-18 Şubat 1913 tarihinde sunduğu harekat planı ile Edirne’ye yapılan harekat, Trakya sınırlarının çizilmesi gibidir. Atatürk yine bu zamanlarda Gelibolu yarımadasını inceleme fırsatı bulmuş ve Trablusgarp’ta yaptığı gibi bölgenin coğrafyasını öğrenmiştir. Bu bilgiler ile yine ileride tarih yazacaktır. Atatürk 10 Ağustos 1913’te de Edirne’den İstanbul’a döner ve Balkan Savaşında ki görevi son bulur. Daha sonra Sofya Askeri Ataşemiliterliği görevine atanacaktır.

Atatürk daha sonra ki konuşmalarında Balkan Savaşı hakkında “Balkan Savaşı, Türk ordusunun katıldığı bir savaş değildir. Bu bambaşka bir şeydi, bir bozgundu; fakat Türk ordusunun bozgunu değildi. Hayır, hiç değil, bu, Türkiye’deki eskinin yıkılması, Türk ordusunun başındaki bilgisiz kumanda heyetinin geri çekilmesiydi. Balkan kuvvetleri, bu savaşın sonuçlarını, o dönemde Türkiye’ye hâkim olan şahısların bilgisizliğine borçludur” der. [7]

Sofya Askeri Ataşeliği

ataturk sofya
Atatürk Sofya Ataşemiliterliği görevi esnasında katıldığı kostümlü baloda yeniçeri kostümü ile, Sofya, 1913

İkinci Balkan Savaşının ardından 29 Eylül 1913’de Bulgaristan ve Osmanlı arasında imzalanan İstanbul Barış Anlaşması’ndan sonra Fethi Bey’in (Okyar) İttihat Terakki genel sekreterliğine daha sonra Sofya elçiliğine atanması arkadaşından ayrılmak istemeyen Atatürk için kendisine önerilen Sofya ataşemiliterliği görevini kabul etmiş ve 27 Ekim 1913 tarihinde bu göreve atanmıştır.

Atatürk, Sofya’da ki görevine 20 Kasım 1913’de başladı. Sofya’da Alman bir ailenin yanında pansiyoner olarak kalmış ve burada Almancasını ilerletme şansı bulmuştur. Yakın zamanda bağımsızlığına kavuşan Bulgaristan’ı, başkenti Sofya’da izleme şansı buldu. [8][9]

Çanakkale Savaşı

465fcc56706149bef35b467c96eba67d
Atatürk, Anafartalar Grubu Komutanı iken orada bulunan karargah personelleri ile. Çanakkale, 1915

Atatürk Sofya’da Askeri Ateşelik görevinde iken Birinci Dünya Savaşı başlamış ve Osmanlı Devleti, Almanların yanında savaşa katılmıştı. 1915 yılında İtilaf Devletleri, Çanakkale Boğazını geçerek Almanlara karşı kötü durumda kalan Ruslara silah ve malzeme desteği yapmayı aynı zamanda İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmayı planlamaktaydı.

Atatürk, Sofya’da görevine devam ederken, ısrarla Çanakkale Savaşına katılmayı talep etti. Ancak her defasında geri çevrildi ve Sofya’da önemli bir görevi olduğunu, kendisine verilecek çok vatan görevi olduğu söylendi.  Atatürk “Vatanın müdafaasından önemli bir vazife olamaz, arkadaşlarım harp sahasında iken ben Sofya’da Askeri Ateşe olamam.” dedi.

3. Ordu’nun Sarıkamış’ta yenilmesi ardından 20 Ocak 1915’de Atatürk yeni kurulan 19. Tümen Komutanlığına atandı. İtilaf Devletleri, boğazı geçmek için donanmanın yeterli olacağını düşünüyordu. İtilaf Devletleri 6 muharebe gemisi, 6 muhrip gemisi, 14 mayın arama gemisi, 5 İngiliz, 2 Fransız denizaltısı ve 6 deniz uçağı taşıyan gemi ile savaşa katıldı. Türkler ise, Çanakkale, Gelibolu yarım adasında toplam 70 ağır, 6 orta top ile çok güçlü bir savunma kurmuştu. 19 Şubat 1915 yılında İtilaf Devletleri, boğazı geçmek için taaruza geçti. [10]

Atatürk Çanakkale’de görev yaptığı yaklaşık 11 aylık süreçte, üç önemli kritik müdahale ile Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştirmiştir, bun yerler; Arıburnu, Anafarta ve Kireçtepe bölgeleridir. Maydos Mıntıka Komutanı, Arıburnu Kuvvetleri Komutanı ve Anafartalar Grup Komutanlığı görevlerini yapmıştır. 30 Nisan’da Harp Madalyası ve Gümüş İmtiyaz, 17 Mayıs’ta ise Altın Liyakat Madalyası kendisine layık görülmüştür.

20 Ocak 1915’te 19. Tümen Komutanı olarak savaşa katılmış, 10 Aralık 1915’te buradan ayrılmış ve 1 Haziran 1915’de Çanakkale’de ki başarılarından ötürü Yarbaylık ile katıldığı savaşta Albaylığa terfi etmiştir. Atatürk’ün savaştan sonra şöhreti artmış ve halkça tanınmıştır. Kendisine “Anafartalar Kahramanı” denmiştir ve basında kendisine yer bulmuştur.

Servet-i Fünun Dergisi’nin 6 Ocak 1916 tarihli nüshasının kapağında Mustafa Kemal’in fotoğrafı yer almış ve altına, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ve Mahiyeti yazılmıştır. Tasvir-i Efkâr Gazetesi’nde 29 Ekim 1915’de Mustafa Kemal’in fotoğrafı basılmış ve altına Çanakkale Muharebat-ı Berriyesinde (kara muharebelerinde) fevkalade yararlılıkları görülen ve emr-i müdafa’adaki iktidar ve mahareti ile bi’l-hakkın ihzarı şan-ı şeref eyleyerek boğazları ve makam-ı hilafeti kurtaran komutanlarımızdan celadet-i fıtriye ve havarık-ı hamaset ile mümtaz Miralay Mustafa Kemal Bey Efendi yazılmıştır. [11]

Kafkasya Cephesi

Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği sıralarda, Osmanlı Devleti, Kafkas Cephesi’nde kritik bir durumdaydı. Muş ve Bitlis düşman işgali altındayken Rus ordusunun daha da ilerleyip Diyarbakır’ı işgal etmesini önlemek adına ve Rus Ordusu’nun sol cephesine saldırarak Erzurum’u geri alma düşüncesi ile Trakya’da bulunan 2. Ordu’nun intikaline karar verildi.

16. Kolordu ile 2. Ordu’da birleştirilerek başına Çanakkale’den dönen ve bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra Sofya’ya dönen Atatürk’ün 10 Mart 1916’da 16. Kolordu’nun komutanlığına atandığı bildirilmiştir. 15 Mart 1916’da Karaağaç’a gelen Atatürk’ün görevi başlamış olur. 27 Mart 1916’da Diyarbakır’a varmıştır ve bu sıralarda Tuğgeneralliğe de yükselmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Şükrü Tezer, bu savaşı şöyle anlatır: “Karargâhı Bitlis deresi içinde bulunan 5. Fırka’ya bağlı kuvvetlerin işgal eylediği bütün cephe boyunca başlayan taarruz hareketi, düşmanı, tutanabildiği yerlerden söküp atmak suretiyle firka lehine inkişaf ederek çok kısa bir müddet zarfında, yani taarruzun başladığı tarihin üçüncü günü, Bitlis’in geri alınmasına muvaffakiyet hasıl olmuştu.
Rusların, Bitlis’i elden bırakmamak uğrunda gösterdikleri anûdane mukavemetin, Türk süngüsüyle kırılması karşısında ileri harekâta devam olunarak Bitlis’in geri alınması tarihinden iki gün sonra da Van Gölü kıyısında bulunan Tatvan kasabası, birliklerimiz tarafından işgal olunmuş ve düşman, bu mevkiden 30-40 kilometre kadar daha gerilere çekilmeye mecbur bırakılmıştı (…) 8. Fırka kuvvetleri de bulunduğu Bayrakaltı mevkiinden aynı tarihte taarruza geçerek her iki cephe üzerinde cereyan eden savaşlar sonunda, Bitlis ve Muş’un geri alınmasına ve böylece düşmanı bu cephede de hayli geri atarak Muş ilerisinde yeni bir savunma hattı kurulmasına muvaffak olunmuştu.” 10 Ancak, 2. Ordu’nun yarısının henüz cepheye gelmemiş olması; 3. Ordu’nun Erzincan batısına çekilme zorunda bırakılması; ikmal ve iaşe zorlukları, kazanılan bu zaferin daha da genişletilmesini önledi. Ruslar kuvvetlerimizi parça parça yenmeyi planlamışlardı. Mustafa Kemal Paşa bu zaferi ile düşmanın planlarını önlemiş oldu.”

Muş ve Bitlis’in geri alınması üzerine Atatürk’e Altın Kılıçlı İmtiyaz Madalyası layık görülmüştür. Atatürk bir süre Diyarbakır’da bulunan Silvan’da konakladı. 5 Mart 1917’de kendisine II. Ordu Komutanlığı görevi verildi ve 2. Ordu Karargahını ve 16. Kolordu Karargahını oluşturmak üzere Diyarbakır’a alındı. Atatürk Nisan ayının sonlarına doğru İsmet Paşa’nın (İnönü) emrinde olan IV. Kolordu’yu denetlemek için Sekerat’a gitmiştir.

3 Temmuz 1917’de kendisi adına bir ziyafette bulunan Atatürk’e, Başkomutanlık Vekili Enver Paşa tarafından “zata mahsus” bir telgraf gelmiş ve VII. Yıldırım Ordusu Kumandanlığını kabul etmesi istenmiştir. Atatürk ilk “Çok acaip şey” diyerek hayretini ifade etmiş daha sonra kabul etmiştir. 5 Gün sonra gelen ikinci telgrafta Atatürk’ün 7. Yıldırım Ordusu Kumandanlığına tayini onaylanmıştır. 9 Temmuz 1917 yılında Diyarbakır’dan, İstanbul’a harekete geçmiştir. [12]

Sina-Filistin Cephesi

DZpbnwXX0AIMRTy
Atatürk, Yıldırım Ordular Grubu Komutanı olduğu sırada, 1918

3 Temmuz 1917’de kendisi adına düzenlenen bir ziyafette bulunan Atatürk’e, Başkomutanlık Vekili Enver Paşa tarafından “zata mahsus” bir telgraf gelmiş ve VII. Yıldırım Ordusu Kumandanlığını kabul etmesi istenmiştir. Atatürk ilk “Çok acaip şey” diyerek hayretini ifade etmiş daha sonra kabul etmiştir. 5 Gün sonra gelen ikinci telgrafta Atatürk’ün 7. Yıldırım Ordusu Kumandanlığına tayini onaylanmıştır. 9 Temmuz 1917 yılında Diyarbakır’dan, İstanbul’a harekete geçmiştir. [12]

Bu sıralarda Mareşal Erich Georg Sebastian Anton von Falkenhayn, Yıldırım Ordular Grubu Karargâhı’nı tamamen Alman subaylardan oluşturmuştu. Falkenhayn, Osmanlı subaylarına güvenmiyor, 7. Ordu komutanı Atatürk ise bu durumdan hoşlanmıyordu.  15 Ağustos 1917’de İstanbul’dan Halep’e gelen Atatürk, burada 7. Ordu’nun başına geçti.

Atatürk, Osmanlı ordusunun Filistin’e saldıracak kadar güçlü olmadığını düşünüyor ve savunmada kalmasını düşünüyordu. Falkenhayn ise tam tersini düşünüyor ve 7. Ordunun, Kress von Kressenstein komutasındaki 8. Ordu’nun yanında taaruza geçmesi gerektiğini düşünüyordu. Atatürk ilk başta Enver Paşa’yı uyardı ancak sonuç alamadı.

Atatürk, bu durum karşısında raporlar toplayarak Falkenhayn’ın Osmanlı yerine Almanlarının çıkarını düşündüğünü deliller ile toplayarak, Sadrazam ve Dâhiliye Nazırı Talât Paşa ile 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’ya gönderdi. Ancak buda olumsuz sonuçlandı. Falkenhayn, Atatürk’ün rütbesinin düşmesi için türlü girişimlerde bulundu ve 7. Ordu’yu adeta lağvedilmiş bir halde göstererek emir komuta kargaşası yaratmıştır bir emir kargaşası oldu. Atatürk son olarak 6 Kasım’da Cemal Paşa ile görüşerek bir çözüm üretmeye çalıştıysa da olumsuz sonuçlandı ve istifasını verdi.

Durumu kurtarmak için Harbiye Nezareti, 15 Ekim 1917’de padişah buyruğu ile 2. Ordu komutanı Fevzi Paşa’yı (Çakmak) 7. Ordu’ya tayin, Atatürk’ü ise 2. Ordu kumandanlığına getirmek istedi. Atatürk reddederek, Genel Karargâh’da kalmaya devam etmeyi seçmiştir. Bu sıralarda veliaht Vahdettin’in yanında Almanya’ya ziyarete gitmiştir. Mayıs ayı sonlarına doğru yine hastalığı nedeni ile Almanya’ya gitmiştir. Tedavisi bittikten sonra Temmuz’da İstanbul’a geri dönmüştür.

İngilizler yaklaşık 110 bin kişilik kuvvet ile 30 Ekim 1917’de başlayan III. Gazze Savaşı’ndan galip çıktı ve 7 Kasım’da Gazze’yi, 16 Kasım’da Yafa’yı işgal etti. Yıldırım Orduları Grubu bu taaruz ile başa çıkamayınca, Filistin’e çekildi. Mareşal Falkenhayn bu bozgundan sonra komutanlıktan ayrılmış ve yerine General Liman Von Sanders gelmiştir. Atatürk’ün görüşlerinin ve raporunun doğru olduğu bu sayede doğrulanmıştır.

Yeniden 7. Ordu komutanlığına atanan Atatürk, burada gördükleri karşısında etkilenmişti. Ordu geri çekilmiş ve bozguna uğramış, cephe Şeria Vadisi’nin kuzeyine çekilmişti. Liman Von Sanders’a göre cephe tamamen bitmişti. Atatürk’ün cepheye gelişinden 18 gün sonra, 200 bin kişilik İngiliz ordusu taaruza geçmişti. Bu saldırı durumun ciddiyetini ve Atatürk’ün zamanında söylediklerinin önemini göstermiştir. Bu taaruz sonucunda 8. Ordu dağılmış, Liman Von Sanders’in karargahı basılmış ve kendisi esir düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

Atatürk, 23 Eylül Şeria’yı geçip Aclun Dağlarına varmış, ardından Şam’da durmanın geri çekilmeyi tehlikeyi atacağını Liman Von Sanders’e bildirmiştir. Devam eden olayların ardından Arap isyancılarında desteğiyle İngilizlerin Şam’a kadar gelmelerinin ardından ordunun bozguna uğramış şekilde geri çekilmesine karşın Liman Von Sanders’in orduların kalıp savaşmaya devam etmesini istemiştir.

Atatürk, Liman Von Sanders’in karargahına gelerek Halep’e çekilmeye Liman Von Sanders’i ikna etmiştir. 23 Ekimde başlayan taaruz sonrası Halep ve güneyinde bulunan kuvvetler 5 km. kadar kuzeye kaydırılmış ve yeni bir savunma hattı kurulmuştur. Atatürk bu olayı şöyle anlatmıştır:

“Şehrin şark medhalinde bir kalabalığın içine girdik; bunlar askerî kıyafet taşıyan urban ve bedevilerdi, esir olmuştuk. Yanımda kuvvet olarak bir tek nefer yoktu; muhacim bedeviler otomobilin etrafını sardılar ve her tarafına yüklendiler. Tehacümü görünce şoföre: Dur! Emrini verdim. Elimde Tahsin Bey’in verdiği kırbaçla ayağa kalkarak onlara anlayabileceği lisanla sordum: Reisiniz nerededir? Cevap verdiler: Hepimiz reisiz! Derhal karar vermek lazımdı; kırbaçla vurmağa başlayarak: Çekilin! Diye bağırdım. Gayr-i ihtiyari çekildiler; emrettim: Çabuk reisiniz karşıma gelsin! Reisleri geldi. Ona dedim ki: Ben sizin yardım ettiğiniz vaziyeti galebe çaldım; herkes mağluptur. Fakat sizin iştirakinizi de mazur görüyorum; bu akşam yanıma geliniz, sizinle görüşeceklerim var. Emredersiniz dedi ve uzaklaştı. Şoföre: Çabuk geriye emrini verdim. Halep’in içindeki karargâha döndüm…” [13]

Harbiye Nezareti

Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasının ardından 31 Ekim’de Atatürk’ün Yıldırım Orduları Grup’u başına geçirilmiş olsa da bir şey değişmedi. Osmanlı hükümetinin baskısına rağmen Atatürk, bölgenin teslimine sıcak bakmıyordu. Atatürk’ün karşı çıkmasına rağmen Osmanlı hükümeti bölgenin teslimi konusunda mecbur kaldı. 7 Kasım 1918’de 7. Ordu ve Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı lağvedildi. [13]

5 Kasımdan itibaren, Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince ordular terhis edilmeye başlandı. Orduların terhis edilmeye başlandığı gün, Atatürk, Adana’dan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya telgraf ile ““Ciddi olarak arz ederim ki gereken tedbirleri almadıkça orduyu terhis etmeyiniz! Şayet orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak düşman ihtiraslarının önüne geçmeğe imkân kalmayacaktır.” demiştir. Atatürk 13 Kasımda İstanbul’a geldi ve Harbiye Nezareti altında çalışmaya başlayan bir ordu komutanı oldu.  [14]

Kurtuluş Savaşı

Artık çökmüş ve parçalanmakta olan Osmanlı Devleti’nin bir çıkış kapısı aramaktadır. Resmi harp tarihi eserlerine göre, Kurtuluş Savaşı; 15 Mayıs 1919’de İzmir’in Yunanlar tarafından işgali ile başlamıştır. Atatürk’ün: “Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da, ulusal egemenliğe dayalı kayıtsız-şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!” bu dedikleri, Samsun’a çıkışı ile başlamıştır. [15]

Sakarya Savaşı

20190913 2 38195308 47540691 Web
Atatürk’ün Zafer Tepesinden Duatepe’de cereyan eden muharebeleri takip ederken çekilen fotoğrafı.

Sakarya Meydan Muharebesi, Türk halkı için ölüm kalım savaşı olmuştur. Atatürk, TBMM tarafından 5 Ağustos 1921’de kabul edilen 144 sayılı kanun ile 3 ay süre boyunca Başkomutanlık görevine gelmiş ve Türk ordusunun yönetimini almıştır. Bu yetki ile Tekâlifi Milliye Emirleri’ni yayınlayarak orduyu güçlendirmeye çalışmıştır.

Yunan Genelkurmayı Kütayha ve Eskişehir muharebeleri (24 Temmuz 1921) sonrası, Sakarya’nın doğusuna çekilen Türk ordusuna son darbeyi indirmek için harekete geçmiştir.  Türk ordusu ise başarılı bir geri çekilme ile Sakarya’nın doğu tarafına çekildi ve 100km genişliğinde bir hatta toplandı. [16]

Sakarya Savaşı aralıksız 22 gün sürmüş ve Türk harp tarihine “subay muharebesi” olarak geçmiştir. Savaş sonucunda kazanan Türk ordusu fazlaca morali artmış, Yunan tarafının ise bir o kadar düşmüştür. Savaş sonucunda Sakarya Nehri’nin doğusu, Afyonkarahisar-Eskişehir hattı, vatan topraklarına geri katılmıştır.

Bu savaştan sonra İtilaf Devletlerinin, Yunanlılara güveni azalmış ve Sevr antlaşmasında elde edilen çıkarlarını korumak için diplomasiye başvurmayı denemiştir. [17] Aynı zamanda bu savaştan sonra TBMM Tarafından, Atatürk’e “Gazi” ve “Başkomutan” ünvanları verilmiştir.  [18]

Büyük Taaruz

Başkomutanlık Meydan Muharebesi

Atatürk önderliğinde Büyük Taaruz, 1922’in 26 Ağustos’unun sabahında top atışları ile başlamıştır. 30 Ağustos günü, savaş kazanılmış ve Yunan birlikleri 1-18 Eylül 1922 tarihleri arasında denize dökülmüştür. Bizzat Atatürk’ün yönetiminden ötürü “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” yada Dumlupınar civarlarında gerçekleştiği için “Dumlupınar Meydan Muharebesi” olarak adlandırılmıştır.

Atatürk bu taaruzu Nutuk’da şöyle anlatmıştır: “26 – 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, düşmanın Afyonkarahisar’ın güneyinde 50 km ve doğusunda 20 – 30 km uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun Başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girdi. Demek ki, tasarladığımız kesin sonuç, beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir’e doğru yol alırken diğer birlikleriyle de düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardı.” [18][19]


Kaynak

  • [1] ATATÜRK KRONOLOJİSİ. Çukurova Üniversitesi Atatürk İlkeleri Ve İnkılap Tarihi Araştırma Ve Uygulama Merkezi
  • [2] HARBİYELİ ATATÜRK – ASKERÎ GÖREVLERİ. Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu
  • [3] Yüceer, N., 31 MART VAKASI. Atatürk Ansiklopedisi
  • [4] Zeyrek, S., II. MEŞRUTİYET’TE DEMOKRATİK MUHALEFETİN SONU: ARNAVUT İSYANLARI VE SONUÇLARI. İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
  • [5] ÖNDER, M., ATATÜRK, FRANSA-PICARDIE MANEVRALARINDA (12 Eylül-12 Ekim 1910). Erdem, 11(32), 527-532.
  • [6] Kerimoğlu, H. T., TRABLUSGARP SAVAŞI’NDA ATATÜRK. Atatürk Ansiklopedisi
  • [7] Görgölü, İ., BALKAN SAVAŞI’NDA ATATÜRK. Atatürk Ansiklopedisi
  • [8] Turan, Ş., ATATÜRK’ÜN HAYATI VE FAALİYETLERİ. Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi
  • [9] Türkmen, Z., MUSTAFA KEMAL’IN SOFYA ATAŞEMILITERLIĞI. Atatürk Ansiklopedisi
  • [10] Akça, B., ÇANAKKALE SAVAŞLARI’NDA MUSTAFA KEMAL’İN ROLÜ. Tarih İncelemeleri Dergisi
  • [11] Karataş, M., ÇANAKKALE CEPHESI’NDE MUSTAFA KEMAL (ATATÜRK). Atatürk Ansiklopedisi
  • [12] Beysanoğlu, Ş., MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN DİYARBAKIR’DAKİ KAFKAS CEPHESİ KOMUTANLIĞI. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • [13] Yüceer, N., SINA VE FILISTIN CEPHESI’NDE ATATÜRK. Atatürk Ansiklopedisi
  • [14] MÜTAKERE DÖNEMİNDE. Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu
  • [15] Akçakayalıoğlu, C., ATATÜRK VE TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • [16] KURTULUŞ SAVAŞI’NDA SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ, ANITLAR VE ŞEHİTLİKLERİ. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları
  • [17] Yöney, O., SAKARYA MEYDAN MUHAREBESI (23 AĞUSTOS-13 EYLÜL 1921). Atatürk Ansiklopedisi
  • [18] Yöney, O., MILLÎ MÜCADELE’DE BATI CEPHESI. Atatürk Ansiklopedisi
  • [19] Görgülü, İ., BÜYÜK TAARUZ. Genelkurmay Ateşe Başkanlığı Kütüphanesi

Talha Aygün Hakkında

Talha Aygün

Tarih ile ilgili makaleler yazan birisiyim.